Ben, ben, ben!

tarafından Ceyhun Özdemir

Fazla anlam yüklüyoruz olaylara ve insanlara ama en çok kendimize. Ve ne acı ki kendimize taptığımızın farkında bile olmuyoruz. Kendimize tapıyoruz! Çünkü biri gelip kötülük yaptığı zaman alınıyoruz, kırılıyoruz ve üzülüyoruz. Çünkü arkaplanda “Ben ondan üstün birisiyim. Bunu hak etmedim.” diye düşünüyoruz. Dil bunu söylemese de bilinçaltında hep bunlar dönüyor. Hepsinin temelinde ise “Ben!” kelimesi yatıyor. “Ben daha üstün olmalıyım.“ diye makam, mevki, statü kavgası içinde buluyoruz kendimizi. “Ben her şeyin en iyisini bilirim.” deyip gereksiz tartışma ve kavgaların için düşüyoruz. “Sadece benim olacaksın, sen bana aitsin.” deyip kıskançlığımızla sevdiğimiz insanlara hayatı zindan ediyoruz. Halbuki sevdiğin insanlar nasıl mutlu olacaksa öyle yaşasınlar. Ne diye müdahale ediyoruz ki. Hem böyle kısıtlayıcı davranarak onu değil, aslında kendini seviyoruz ama farkında bile değiliz. Ne acı… Kibir işte bırakamıyor insanı. Hâlbuki ben demek yerine sen demeyi öğrensek ne bir iddia kalıyor ortada, ne bir kavga. Üzüntü ve kederlerde zaten kendimizi bir şey sandığımız için geliyor. Aslında kendi kendimizi cezalandırıyoruz. Çünkü “Ben daima mutlu olmayı hak ediyorum.” deyip ufak bir sorunda yıkılıp depresyona giriyoruz. Hâlbuki hayatın amacı mutlu olmak değil. Hayat dalgalı bir eğri olmak zorunda. Çözüm ise aslında çok basit ancak hangimiz başarabiliyor ki… Belki başaramasak bile farkındalık sahibi olsak ve en azından çabalasak yeter. Kaldır benliği aradan ortada ne bir cehennem kalıyor, ne bir sorun. Her yer cennet ama tabii ki görene, köre ne…

Sözün kısası; eğer diğer insanlardan kırılıyorsak, alınıyorsak veya üzülüyorsak kendimize tapıyoruz. Makam sevdası, iddialar ve diğer tüm huylar sadece buz dağının dışarıdan görünen kısmı. Duygusal ve hassas bir insan olmayı incelik sanıyoruz ancak tam olarak öyle değil. Güçlü insanlar olmalıyız ancak “ben” olarak değil, “sen” olarak güçlü olmalıyız.

Bir alıntı ile bitirmek istiyorum. Sâmiha Ayverdi’nin Mülâkatlar kitabının 112. sayfasında Ken’an Rifâi’nin söyleminden şöyle yazıyor.

Ken’an Rifâi şöyle buyurmaktadır:

Eğer bu dünyâda rahat ve bahtiyar olmak istiyorsanız ne kimseyi kırın ne de kimseden kırılın ve hâdiseleri, istediğiniz gibi değil, olduğu gibi kabul edin. Yapacağınız iş, bütün gayretinizle kendinizi tanımaya çalışmaktır. Zîra kendini bilen, Allah’ını da bilmiş olur. İnsan kendini bilmedikçe, dediğim gibi, ister papas, ister imam, âlim, kâşif, prens, ne olursa olsun, görünüşte insan, hakîkatte hayvandır.

3 yorum

Nuri ÖZKAN 16 Haziran 2018 - 02:53

Yazılarınızı merakla okuyorum.

Cevapla
Ceyhun Özdemir 16 Haziran 2018 - 19:06

Teşekkürler ☺️

Cevapla
ilgisizyazar.blogspot.com 28 Haziran 2018 - 03:41

Faydalı bir yazı olmuş. Teşekkürler.

Cevapla

Yorum Yaz

Diğer Yazılar