Kitap Kapağı

tarafından Ceyhun Özdemir

Ne kadar güzel veya yakışıklı olursanız olun
Ne kadar iyi konuşsanız veya yazsanız bile
Ne kadar zeki olsanız da
Ne kadar zengin olsanız da
Ne kadar sağlıklı ve güçlü olsanız da
Ne kadar bilgili olsanız da

İnsanlar sizde bunlara bakmıyor. Sizde gördükleri tek şey, sizin ahlakınız.

Yukarıda saydıklarım ve saymadıklarım aslında sadece bizim kıyafetimizden ibaret. Her kitabı alırken kapağından biraz etkileniriz. Bu kabul. Ancak o kitabı sürekli başınızın ucunda tutabilmeniz için içeriğinin dolu dolu olması gerekir. İçerik yeterli olduktan sonra yüzyıllar geçse bile o kitap farklı kapaklar ile tekrar tekrar basılır.

Şekillerden bıkarız sayın okuyucu… Aç olduğumuz zaman en sevdiğimiz yemeği kepçe kepçe yiyebileceğimiz düşünürüz ancak bir kepçede doyarız. Sonraki kepçeler artık bıkkınlık yaratır. Bir profesör ne kadar bilgili olsa bile sadece bir kibirli sözü ile ondan tiksinebiliriz. Diğer yönden ismini bile bilmediğiniz alelade bir mazlumun suskunluğu, son nefesinizde bile kendini hatırlatabilir. Budur işte. Şekiller sadece kıyafetlerden ibarettir. En çok da şekiller aldatır insanı. Bu noktada ırkçılık düştü zihnime. Irkçılık da aslında şekilcilikten ibaret. Sadece bir millete düşman olmayı ifade etmez. Kitapları sadece kapaklarına göre seçmeyi ifade eder. Irkçılığın kötü olmasının sebebi aslında kendisinde değildir. Kapağı kötü olan ama içinde cevherler saklı olan bir kitaptan mahrum kalır. En büyük cezasını yine kendi üzerinde taşır.

Bazı sorularım var. Ahlak nedir? Ahlaksız kimdir? gibi felsefe soruları sevmiyorum. Ahlak bekçileri apayrı bir hadsizlik. Bazı felsefe alanları hakikatin dedikodusu gibi. Bunları es geçeceğim. Ancak bir sorudaki düşüncelerimi paylaşmak isterim.

Ahlaki davranışları nerede bulabiliriz?
Renkten çok renksizlikte. Sesten çok sessizlikte.

Bunu anlayabilmek için sanırım biraz görücü gözümüzün açık olması gerekiyor. Yani kendimiz ahlaklı birisi olduğumuzda veya meylimiz varsa ahlaklı olanı anlayabiliriz. Sezebilmek için birazcık da zeka gerekiyor. Hemen bir örnek vereyim. Şems, Konya’dan Şam’a geldiği zaman Mevlana onu her yerde aramış. En sonunda oğlu Sultan Veled onu Şam’da bulmuş. Şems ise o arada bir genç ile satranç oynuyormuş. Sultan Veled, Şems’in karşısına çıktığından hiçbir kelime etmeden sadece kapının önündeki Şems’in ayakkabılarını Konya yönüne çevirmiş. İşte böyle bir anlayış. Böyle bir seviyede konuşmak bile hadsizlik. Bir örnek daha vermek gerekirse, evinde çok fazla misafir varsa ve yeni misafir kabul etmemek için gelen misafire taşacak kadar dolu bardak su verirlermiş. Ne diyebilirsin ki? Öyle güzel davranacaksın ki halin konuşacak.

Diğer taraftan günümüzün gerçekleri çok zor. Hele sosyal medyayı çok sık kullanıyorsanız bu daha zor. Gençler yaş itibariyle önce şekilleri görüyor. Ancak onlar da haklı. Gül zamanında açmalı. Sonra anlıyorlar ki aradıkları şey, şekil değilmiş. Bunu da yaşayarak acı bir şekilde öğreniyorlar. Tabii yüzde kaçı öğreniyor? Orası ayrı bir soru… Özellikle ahlaki davranışları kadın-erkek ilişkilerinde öğreniyoruz. Ahlak dediğimiz şey kitaplardan pek öğrenilmiyor. Ahlaksızdan öğreniyoruz. Yaşayacağız ki öğreneceğiz. Zıtlıklardan öğreniyoruz. Yalancıyı görüp dürüstlüğün kıymetini anlıyoruz.

Sözün kısası, ahlaklı insanı yaptıklarından ziyade yapmadıklarında buluyoruz. Konuşmasından ziyade susmasında. Örneğin, benim gibi gevezelik etmez sadece yaşar. Her seferinde daha az yazacağım, daha az konuşacağım derken hele son zamanda daha geveze biri oldum.

Tamam, sustum…

2 yorum

Zeynep^^ 5 Aralık 2023 - 15:04

Sayın yazar. Bence de birini gözünde büyüttükçe ya da küçülttükçe gidip inadına yaklaşmak lazım o kişiye. Gerçek halini ahvalini tanımak lazım. Tanıyınca insan o zaman daha net karar veriyor. Daha çok seviyor ya da soğuyorsun. Ya da affediyorsun.

Cevapla
Ceyhun Özdemir 5 Aralık 2023 - 15:07

Bırakmak için bıkmak gerekir diyorsun :)

Cevapla

Yorum Yaz

Diğer Yazılar