Geçenlerde bir söz okudum ve epey etkilendim. Uzun süredir aklımdaydı. Hatta bir ara buradaki yazıları kitaplaştırmayı düşünmüştüm. Kitabın adını da herhalde bu yazının başlığı yapardım. İşte o söz;
Mağduru çok, alimi yok bir sorudur:
“Ben ne yapacağım benimle?”
-Feridüddin Attâr
Bu soru bana başka bir soruyu daha hatırlattı. Gemide delik açan başka bir soru. “Ben kimim?”
Ben kimim? sorusuna verdiğiniz cevap aslında sizin bilinç seviyenizi gösterir. İlk seviyedeki insanlar kendilerini sadece bedenleri olarak görürler. Bedenlerine gelen ufak bir zarar onları yıkmak için yeterlidir. Bir üst seviyede ise kendilerini duyguları ile ifade edenler var. Ancak o da geçicidir. Ayrıca birçok etiket ile kendini tanımlayanlar da mevcut. En üst seviyede ise kendini bir ruh veya bir bilinç olarak algılayanlar var. Maslow’un piramidi de bir bakıma bunu destekler.
Doğan Cüceloğlu, Savaşçı kitabında bu konuyu çok güzel açıklıyor. Kitapta çok daha detaylı açıklamasını bulabilirsiniz. Ben biraz derleyip kısalttım.
Doğan Cüceloğlu: ’Ben kimim?’ sorusuna ‘Ben bedenimim’ biçiminde cevap verebilir misiniz?
Arif Öğretmen: Bedenim bir parçam ama, ‘Ben kimim?’ sorusunun cevabı olamaz.
Doğan Cüceloğlu: Aynı şeyi duygularınız ve düşünceleriniz için de söyleyebilir miyiz?
Arif Öğretmen: Yani, ‘Ben duygularım değilim!’ anlamında mı?
Doğan Cüceloğlu: Evet, o anlamda.
Arif Öğretmen: Tabii, söyleyebiliriz. Ben düşüncelerim değilim, ve duygularım da değilim.
Doğan Cüceloğlu: ‘Ben kimim?’ sorusuna cevap ararken hep bilincin içeriğini saymışızdır; ben öğretmenim, ben anneyim, doktorum, evladım, vb. gibi. Çoğu kez o soruyu soran bilinci hesaba katmadık. Halbuki, ‘ben
kimim?’ sorusunun cevabı orada yatıyor: Ben bütün bu sorulan soran, farkında olan, gözlemleyen
bilincim.
Bu alıntıyı okuduktan sonra aklıma Hz. Mevlana’nın bir şiiri daha geldi. Bu yazımız sanırım alıntılarla ilerleyecek.
Ben dostlarımı ne kalbimle ne de aklımla severim.
Olur ya
Kalp durur
Akıl unutur
Ben dostlarımı ruhumla severim.
O ne durur, ne de unutur.-Hz. Mevlana
Entellektüel birikimi olan bir insan üstte yazdıklarımı büyük ihtimal daha önce farkındadır. “Ben kimim?” sorusuna “bedenimdir” diye tabii ki diliyle söylemez. Ancak gönlümüz ne diyor? Düşündüklerimizin de arkasında aslında biz hangi seviyedeyiz? Kendimizi tanımak için kilit bir soru daha sorayım.Bir soru daha ekleyeyim 3 olsun.
“En son ne zaman ağladınız? Sebebi nedir?”
Eğer cevabınız kırdığınız telefon ise “ben bilincim” demeniz bir şey ifade etmiyor. Çünkü siz daha “ben bedenim” seviyesindesiniz.
Ana sorumuza en son döneceğim. Ancak sorular önemlidir. Doğru soruyu sormak cevaptan da önemlidir. Verilen cevaplardan çok, sorduğunuz sorunun kalitesi aslında sizin kim olduğunuzu gösterir. Zeka ile doğrudan ilişkilidir. Ayrıca oldukça cesaret işidir. Çoğu sorunun cevabı da tek değildir zaten. Herkesin cevabı kendine göre şekillendirir. Ancak soru ne kadar sert olursa benliğiniz o kadar sarsılır. Bu yüzden soru sormayı oldukça önemsiyorum. Cevabını şu an için bilmiyor olabilirsiniz. Ancak bir soru listenizin olmasını öneririm. Soru sorabilmek sanırım biraz da merak ile bağlantılı. Daha çok öğrenmek için soru sorarız. Mevcut bilgi bizi doyurmaz ve tatmin etmez. Daha derine inmek isteriz. Eğer hakikat ile ilgileniyorsak aslında kenarlarda bir yerde huzursuzuzdur. Mevcut gerçek hakkında şüphelerimiz vardır. Daha derine inmek isteriz ve sorular o zaman başlar. Nitekim çocuklar hep soru sorarak beyinlerini geliştirir. İçlerimizdeki en meraklılar yine çocuklardır. İnanılmaz bir bilgi açlığı vardır. Bu sebeple çok hızlı öğrenirler. Ancak büyüdükçe kalıpların içinde yaşamak bize yeterli gelmeye başlar. Önce merak biter. Sonra sorular kesilir. En son ise yaşam enerjimizi kaybederiz. Bu yüzden bizim de ruhumuzu geliştirmemiz için sert sorulara devam etmemiz gerekiyor.
İlk sorumuza geri dönelim. Bendeki hissiyatını paylaşmak istiyorum.
Ben ne yapacağım benimle?
Önce sustum. Sonra hissettim. Sanki yerini bilmediğim bir yerde gerçek bir ben var. Duygularımdan, düşüncelerimden, vücudumdan münezzeh bir ben. Aslında belki de hep onu aramışım. Ceyhun ismini bile garipseyen bir ben. Etiketi ve iddiası olmayan. Hiçbir şey başlamamışken, ben hayatta bile değilken o vardı. O benim hakikatim.
Sonra gerçek ben olarak ellerimi açmış avuçlarıma bakıyorum. Bir bakıyorum ki avucumun içine küçücük bir vücut konuluyor. Cenin pozisyonunda kıvrılmış. O noktada sadece anlıyorum. Yazılmış bir kader. Kalem çoktan kurumuş. Bu vücudun içinde tüm dünya hayatım var. Cılız bir vücut. Ah küçük çocuk… Zor zamanların var. Yorgun, ah yorgun düşeceksin. Bir taraftan da anlıyorum ama hüzünlü bir şekilde soruyorum;
Ben ne yapacağım benimle?
11 yorum
Ben dostlarımı ne kalbimle ne de aklımla severim.
Olur ya
Kalp durur
Akıl unutur
Ben dostlarımı ruhumla severim.
O ne durur, ne de unutur.
-Hz. Mevlana
İçeriğinde “Bu yazımız sanırım alıntılarla ilerleyecek.” demişsin.
Bizden önce yaşayan ruhlardan bazıları güzel değinmiş ortak hislerimize.
Kendisinde buldu bulan
Bulmadı taşrada kalan
Canların kalbinde olan
İnanç nedir şimdi bildim.
yazılarını severek okuyorum dostum ..
Muazzam Bu alıntı beni gülümsetti. Tat aldım ☺️Blogu bu yüzden seviyorum. Fazıl Say’ın yorumunu tekrar açıp dinledim.
Yaşadığım boşluk hissiyle dolu bu günlerde kendime doğru soruları sormama yardımcı olduğunuz için teşekkür ederim
Başlık harika. Yazılmış bir kader demişsiniz son paragrafta. Yazılanı yaşıyoruz anlamında mı dır ?
Evet yazılanı yaşıyoruz. Kader konusunun hassas olduğunun farkındayım
Sayfa değişmiş ve çok daha şık olmuş. Ben kimim sorusuna gelince şu an için artık o kadar da önemsemiyorum sanıırm bu soruyu.
TEŞEKKÜRLER.
Teşekkür ederim…
Yaqui Kızılderilileri Büyücüsü Don Juan’ın Öğretileri (Carlos Castaneda), 70’li yıllarda yazılan kitaplar Doğan Cüceloğlu’nun Savaşçı kitabının kaynağı olmuş.
Bilmiyordum. Paylaştığınız için çok teşekkürler, faydalı oldu