Benim inancıma göre her hastalık misafirdir. Vücudumun bir ev olduğunu düşünürüm. Virüsü de vücudumuza giren bir misafir olarak algılarım. Tabi mesele misafiri çağırmak değil ancak bazı negatif algıları yıkmak lazım. Size doğal olarak bu görüş farklı gelebilir ancak benim manevi dünyamı şekillendiren insanlardan ben böyle öğrendim. İyi ki de öğrenmişim çünkü bugün geldiğimiz durumdan size farklı bir pencereden bakmanızı göstereceğim.
Virüs hakkında yeterince komplo teorisi okuduğunuzu düşünüyorum. Bu virüs hakkında bilen bilmeyen herkesin bir yorumu var. Nasıl önlem almalıyız, semptomları nelerdir, ölüm oranı nedir vs Ancak bir noktayı kaçıyoruz. Virüs bize ne öğretiyor? Ben daha çok bu soru üzerine düşündüm. Üst üste gelen bunca felaketler insanlığa bir şey anlatıyor olmalı. Aynı vücudunuzdaki ağrılar veya sancıların size sinyal vermesi gibi. Nerenizde ağrıyorsa vücut size orayı iyileştirmeniz için mesaj verir. Ağrının amacı canınızı acıtmak değildir. Peki biz bu virüs sürecinden ne öğrenmeliyiz? Bence odaklanmamız gereken soru bu. İnsanlar bu soruya odaklanmak yerine tamamen panik havasıyla hareket ediyor. Paniğin yarattığı ekonomik kriz, virüsün kendisinden daha tehlikeli ortam oluşturuyor. Bunun farkına değiller. Neden? Çünkü ölüm oranı ne olursa olsun, ölümün en ufak ihtimalinden bile korkan bir insanlık var karşımızda. Son 50 yılda tüketim temelli materyalist bir dünya oluşturduğumuz için ölüm ile yüzleşmeyi unuttuk. Halbuki dünyadaki tek gerçek varsa o da ölümdü. Bence virüs insanlık alemine çok şey öğretti. İnsanlığın teknolojiye, paraya ve güce olan hayranlığı kırıldı. Batı dünyası muazzam bir ekonomik sistem oluşturdu. Borsalar, şirketler, devlet sistemi derken sürekli büyüdük. Yapay zekayı tartışacak teknoloji seviyesine geldik. Ancak öyle bir gün geldi ki gözle göremediğimiz bir şey, gözle gördüğümüz her şeyi yıkabilecek potansiyelde. İşte aslında bu kadar aciz varlıklarız. Bu ihtimalin olması bile insanlığın bilinç boyutunu çok değiştirdi.
Ben bu dönemi hayretle izleyip kendimi sorguluyorum. Kendime sorduğum soruları sizlerle de paylaşmak istiyorum. Felaket tellalı değilim sadece beraber akıl yürütelim. Diyelim ki bu virüs öyle bir noktaya geldi ki önce piyasalar çöktü, sonra şirketler, sonra devletler derken hayatta kalanların tarım toplumuna geçtiğini varsayalım. Öyle bir nokta ki, yiyeceğimizi topraktan çıkarmaktan başka seçeneğimiz kalmamış. Yani son nokta. İşte o noktada yaşadığımı hayal edip kendime şunları sordum.
Bunca sene okudum. Çocukluk ve gençlik yıllarımı okullarda geçirdim. Bunca bilgi edindim, formül ezberledim vs. vs. vs. Peki okulda bana ezberletilenler sayesinde hayatta kalabilir miyim? Hayır. Okul bana toprağı öğretmedi.
Teknolojiye oldukça meraklıyım. Biraz yazılım bilirim. Bilgisayarı ve telefonu iyi kullanırım. Şimdi ise elektrik bile yok. Ne teknolojisi. Ne önemi kaldı? Hiç…
Sosyal medya sayesinde çok güzel resimlerimi paylaştım. Blog sitem ile yazılar yazdım. Beğeniler aldım, takipçi arttırdım. İnsanlar beni alkışladı, övdü vs. Peki bugün o takipçilerim beni doyuracak mı? Alkışların bir faydası var mı? Cevap acı bir gülümseme :)
Hafta içi 40 saat çalışarak para biriktirdim. Elimde para var. Peki para ile ne alabilirim? Üretim durmuş. Her şey durmuş. Para dediğin şey, bir kağıt parçası olmuş.
Virüsten önce siyasete çok kafa yorduk. Devletlere, coğrafyalara, ırklara, liderlere vs. vs. vs. Artık devlet kalmamış, sınır bile kalmamış…
Daha onlarca soru.
Sadece 3 temel ihtiyacım var. Barınma, yiyecek ve güvenlik. Hepsi bu.
Şimdi günümüze dönelim. Kocaman bir balon yaratmışız arkadaşlar. Kendimizi çok bilgili sanıyoruz. Karmakarışık matematik formülleri çözüyoruz, atom bombası yapıyoruz ancak nasıl toprak ile doyacağımızı bilmiyoruz, nasıl toprak ile ev yapacağımızı bilmiyoruz, nasıl toprak ile giyineceğimizi bilmiyoruz. Topraktan uzaklaştık. Bu eğitim sistemi bize doğada yalnız yaşabilmeyi öğretmedi. İnanın ki doğada bir kedi bile insandan daha kolay yaşabilir. O son noktadan sonra insan kibrinin ne kadar absürt olduğunu görebiliyor musunuz? Akademik ünvanı olan profesörlerimizi düşünün. Hani her yere gittiğinde kendini “Ben Prof. Dr. ” olarak tanıtanları hatırlayın. Makam sahibi olanları düşünün. Yanından geçerken “Sayın Müdürüm” dediklerinizi. Milyoner olanları düşünün. Yüzlerce evi olan, arabası olanları. O gün geldiğinde hepsi kocaman bir balon olacak. O son noktada hepsi patlayacak. İşte en çok panik yaratanlar bu kesim. Çünkü ünvanlarının ve parasının kaybolmasından korkuyor. Güce tapanlar korkuyor. Ancak Afrikalı aç bir çocukta bu virüsün korkusunu göremezsiniz. Onun kaybedecek bir şeyi yok. O zaten son noktada yaşıyor.
Düşünmeliyiz arkadaşlar, düşünmeliyiz. Bu virüs bir mesaj veriyor tüm insanlığa. Bir öğretmen. Bence öğretmeden de gitmeyecek. Elimizdeki telefonlara, diktiğimiz gökdelenlere aldanmayalım. 1 günde çökecek kadar aciz varlıklarız işte. Veee en çok aşağıdaki soruları soruyorum bu dönemde.
Peki hakikat ne?
Değişmeyen şey ne?
Her şey elimden alınsa bile beni ben yapan şey ne?
Bana kalırsa her şey gittiğinde elimizde kalan şey; ahlak ve inanç. Farklı cevabınız varsa yorum yazarsanız seve seve üzerinde düşünürüm.
Bence panik yapmak yerine kendi içimizi karantinaya alıp kendi gerçek yüzümüzle yüzleşmeliyiz.
Esenle kalın.
16 yorum
Allah milletimizi, ailemizi ,devletimizi korusun. Zarar ziyan vermeden bu hastalığı inşallah atlatırız. Rabbim herkesi korusun.
Ve haklısınız toplumumuz şu an öyle bir konumdaki bu hastalık umarım onlara ahlak ve inanç getirir. Düzenimiz o kadar bozuk ki hak yoluna dönmeye ihtiyacımız var.
Sen ne güzel yürekli bir insansın kardeşim. Eline sağlık, keşke herkes senin tarafından baksa bu dünya denilen olaylar zincirine. Geçici hevesler peşinde sürükleniyor, kendimizi avutuyoruz.
Harika bir yazı, elinize sağlık…
kaleminize sağlık günümüz insanını bizi güzel anlatmışsınız.. ancak şunu hatırlatmak isterim ki insan nankör bir varlıktır ve gün gelecek bu zor günler geçecek eğer hayatta kalabilmeyi başardıysak bugün korkan bizler yine savurgan bir şekilde hayatı boşuna harcamaya devam edeceğiz… işte bu çok acı..
Merhabalar,
Birçoğumuz corona virüse karşı önlem alma amaçlı evlere kapanmış durumdayız. Hem kendi sağlığımız için hem de başkalarının sağlığı için temizliğe dikkat ettiğimiz gibi insanlarla olan temasımıza da dikkat etmemiz gerekiyor. Bu zor süreci çoğunlukla evde geçirecek olanlar için faydalı olabileceğini düşündüğüm bir yazı yazmıştım ben de. İzninizle okumanız için sizinle paylaşmayı çok isterim: http://www.ebrubektasoglu.com/yazi/evde-yapabileceginiz-7-keyifli-aktivite/
Bu zor günleri umuyorum çabucak atlatırız,
sağlıkla kalın.
Merhaba Ebru
Farkındalık sağlamaya çalıştığın için seni tebrik ediyorum. Yazını okudum. Umarım okuyucularım da okur. Olumlu katkı sağladığın için teşekkürlerimle
Umarım toplumumuz ve dünya en az zararla bu beladan kurtulur
tüm dünyanın bu coronavirüs den iyi bir ders çıkarması lazım, biz ne yaptıkta bu belaya maruz kaldık diye sorgulanması lazım, basit şekilde bir çinlinin yediği yarasa çorbasının sonucundan ibaret olmayabilir.
Ben bu hastalığın kısa vadede çözülebileceğine inanmıyorum. Minimum bir yıl olarak görüyorum. Şu an aşısı bulunsa bile bunun yaygın olarak kullanımı ve testleri yan etkileri vs zaten 1 yılı bulacaktır. Umarım bu felaket en kısa zamanda çözülür diye diliyorum bende fakat hiç düzeleceğe benzemiyor.
Özellikle evde kaldığımız bu karantina günlerinde, bir çok kişi evden çalışmayı benimsedi. Bizim gibi blog yazanların işine geldi…
Diyelim ki bu virüs öyle bir noktaya geldi ki önce piyasalar çöktü, sonra şirketler, sonra devletler derken hayatta kalanların tarım toplumuna geçtiğini varsayalım. Çok şüküt öyle olmadı :). Hocam ayrıca yazılarınızda biraz bold kelimeler kullanırsanız okurken daha rahat ederiz, kendinize iyi bakın
Corona başımıza bela oldu gitti :( umarım bir an önce biter ve herkes sağlığına kavuşur. İyi çalışmalar.
Okurken düşündüren güzel bir yazı olmuş. Keyifle okudum.
Misafirin de kısası makbulmuş artık gitse mi yavaştan?
okuduğum ilk blog ve harika hayran kaldım bu yazıya ve olaya bakış açına tebrik ediyorum, sürekli okuyacağım.