Bir film açtım ve izliyorum. Filmi sanki ilk defa izliyormuş gibi hissettim. Çok beğendim. Ancak filmin ortasından sonra işler biraz değişti. Olacak olanları kestirmeye başladım ve aslında filmi çok önceden izlediğimi hatırladım. Sadece unutmuşum. Halbuki ilk izlediğim zaman da filmden çok etkilenmiştim.
Filmin yerine bir kitap koyabilirsiniz. Yıllar önce çok etkilendiğiniz bir kitabı unutmuş olabilirsiniz. Aklınızda belki birkaç satır kalmıştır, hepsi o. Veya üniversitede AA ile geçtiğiniz dersten geriye ne kaldı? Onu da unuttunuz. İnsanız. Kelimenin bir diğer anlamıyla nisyanız. Yani unutan. Neyi unutan? Çok çok önceden Bezm-i Elest’te verdiği sözü unutan varlık. Sokrates de bunu destekler. İnsanın doğmadan önce her şeyi bildiği ancak doğduğun zaman hepsini unuttuğunu söyler. Yaşadıkça hatırlar, yeni bir şey öğrenilmez diye de ekler.
Hâl böyle iken bazı sorular sormak gerek. Ömrümüz kısacık bir zaman dilimi. Kitaplar okuduk, filmler izledik, okullara gittik. Ne içindi? Öğrenmek için mi? Bilgi için mi? Eğer cevabınız evet ise ancak hepsini unutuyoruz. Sadece bilgi de değil. Kullanmadığımız bir beceriyi zaman içerisinde kaybediyoruz.
20-30 yıl sonra unutacağım bir şeyi izlememin veya okumamın bir değeri var mı? Şimdi öğreneceğim ve yarın unutacağım. O halde bilgili olmanın değeri nedir?
Sadece aklına güvenen biri için bu soru onu çıldırtır. Çünkü hayattaki tek sermayesi aklıdır ancak bir görür ki zamanla bilgisini de kaybediyor. Bu kişi, kendi aklına Musa’nın asası gibi sarılır. Ancak gün gelir, “At o asayı ey Musa!” hitabı gelir. O halde nedir hakikat? Vücut mudur? Düşünce midir? Duygu mudur? Eğer öyleyse hepsi bir gün batacak veya şekil değiştirecek. Bunlar sadece nesne. Yok olmaya mahkum. Nedir hakikat, nedir?
Ben de epey sorguladım. Cevabını birden veremedim ama bir süredir inandığım bir cevap var. Zaman içerisinde kendiliğinden ortaya çıktı diyelim. İşte o cevap;
Zevk edinmek…
Kısacık bir zaman dilimde idrakli bir şekilde geçirmek en güzeli. Her şeye anlam yüklemeye gerek yok. Artık bilmek değil, olmak istiyorum. Okuduklarımdan, yaşadıklarımdan, dinlediklerimden ve izlediklerimden zevk edinmek istiyorum. Hedonizm değil bu. Zevkten kasıt aslında çok çok öteden gelen rüzgarın taşıdığı bir koku diyelim.
Koku…
Filmi izledim ve çok beğendim. Güzel bir yemek gibi. Tadı damağımda kaldı ama o kadar. Kitabı okudum ve ruhum aydınlandı. Ne güzel işte, zevk edindim. 20 yıl sonra bunları unutacak olsam bile şu an için sadece şimdi var. Artık bilgilenmek için okumuyor ve izlemiyorum. İdrakim o dönem içinde onun aracılığı ile yükseliyorsa ne mutlu. Sadece aracı onlar. Sadece nesne. Bu bazen müzik olabilir, bazen bir sanat eseri, hatta bazen bir insan. Ben o kokuyu arıyorum. Kokuyu aldığım anda o noktada duruyorum. İşte bu sebeple bloğumun girişin bu yazıyor;
Yaşıyor, zevk ediniyor, bazılarını paylaşıyor
Yaşıyorum. Bir vücudum var. Beşerim ve hatta oldukça fazla problemlerim var. Hayalperest değilim. Dünyanın gerçeklerinin farkındayım ve tabii ki etkileniyorum.
Bu küçücük ömrümü hafif adımlar ile yürüyüp zevk edinmeye çalışıyorum. Her zaman değil ancak bazen oluyor. O kokuyu hissediyorum. Buna da bazı aracılar vesile oluyor. Film, müzik, kitap, insan vs. Bazı aracılar kolay olmuyor. Bazı olaylar yıkıp geçebiliyor. Anlamak zor olabiliyor.
Kokuyu hissettiğim zaman gelip burada bazılarını paylaşıyorum. Aslında hepsini kendime yazıyorum. Çünkü bir zaman sonra yazıyı okuyunca o kokuyu tekrar tekrar hissedebilmek için. İddiam yok. İsmim silinebilir. Gün gelir, yazıları tümden de silebilirim. Gün gelir, belki hiç ilham gelmez. Gün gelir, belki kitap olur. Hepsi kabul.
Sözün kısası, amaçlar ve araçlar. Amaç sadece koku. Araçların içerisinden ben de bir aracım. Böylece, her şey bir kokudan ibaretmiş.
12 yorum
Hepsi kabul :)
Kalemine sağlık Ceyhun.
Çok güzeldi, paylaşımlarında kendimi bulduğumu tek olmadığımı her yazıyı sindire sindire okuduğumu söyleyebilirm.
Teşekkür ederim.
Çok güzeldi, her yazıyı sindire sindire okuduğumu söyleyebilirim. Sanki beni anlatmışsınız gibi, her yaşanmışlığın bir sınanmışlığı var sözünü tekrar tekrar hatırlatıyor bana.
Teşekkür ederim, yüreğinize sağlık..
Ben teşekkür ederim. Yazdıklarıma karşılık bulmak çok hoş :)
kaleminin gücünden donanımlı olduğun belli. bu özelliğinle devam etmen dileğiyle.
Çooook guzel
Emeğinize sağlık okuduğum her satırdı beni farklı yerlere götürdünüz çok başarılı çok içten ☺️
Okulda blog konusunu işlerken öğrencilerimle birlikte blogunuzu inceledik. Onlara ilham oldunuz. Yorumu akıllı tahtadan birlikte yazdık. Şanlıurfa’dan selamlar…
Çok memnun oldum. Faydalı olduysam ne mutlu bana. Tüm öğrencilere selamlarımı iletiyorum. Sevgiler ve saygılar :)
Zevk edinmek.. Eskiden sanat sanat içindir/ sanat toplum içindir tartışmalarında içimden sanat toplum için değildir, ama bana (ben) zevk vermiyorsa sanat da değildir, sanat benim içindir diye düşünürdüm. İlginçtir ki ‘Koku’ ile ilgili bir deneyimim bile oldu, yalnız benimkisi kötü bir deneyimdi. İkonaları derinlemesine çalışırken ve namazlarımı ihmal ederken iki üç günlüğüne içimden kilise kokusu (Sanki mür veya mumumsu bir şeyleri yemişim gibi) geldi. Ne yesem içsem içimden gelen o tiksindirici ve rahatsız edici koku. Mânânın kokusunun da olduğunu bilmiyordum o zamanlar.. Neyse, eskiden Sanat dünyada yaşama sebeplerimden biriydi. Şimdiyse hoşuma giden bir eserde sanat nefsim için mi/ araç mı diye kendi içimde soruyorum. Nefsim mi zevklenen, ruhum mu? Çoğu zaman nefsim. Nefsim olduğu için de günün sonunda çok anlam/mânâ ifade etmemeli gibi geliyor bu zevk. İtikaftayken boğucu-sıkıcı zamanlar geçtikten sonra nefis zevk almaya başlarmış. Sonra mürşid müridi bu hal gelince itikaftan çıkarırmış, hep veya genelde böyle midir bilmem, ben böyle duymuştum. Sonra düşündüm, Allah yolunda bile zevk edinenin nefis, benlik olması kötü mü? Benliği, nefsi tamamen susturmalı mı? Nefse zulmetmek zevk edindirmek mi? Henüz bilmiyorum, öğrenebilir miyim, bilemem.
Böyle soruyorum ama ruh zevk edinebilir mi bunu da bilmiyorum, yoksa sadece nefis mi haz alabilme yetisini gerçekleştiren?
Harika