Her insan yaratılış amacı gereği bir şeylere doğru çekilmeye başlar. Zaten hikaye de burada başlar. İlk başta bu çekilişin nereye doğru olduğunu pek anlamaz ancak gün geçtikçe aydınlanmaya, aydınlandıkça da karanlıkta olanları görmeye başlar. Hani yeni doğan bebeklerin etrafı göremedikleri gibi. Çünkü karanlığın içinden yeni çıkmıştır ve ışığı hemen algılayacak kadar gelişmemiştir gözleri. Anca 3-4 ay sonra nesneleri tam görmeye ve algılamaya başlar. Benim de bahsettiğim uyanış, Platon’un mağara hikayesindeki güneşin doğması ve gölgelerin oluşmasından ibaret. Velhasılı kelam ufak bir uyanıştan sonra kendisinin bir hayat amacı olduğunu öğrenir insanoğlu ve en önemlisi hayat amacını gerçekleştirmek için yola çıkmaya karar verir. İşte hikayenin en güzel yanı burada başlar. Yol ile…
Yıllar geçer bu yolda, uzun uzun bitmek bilmeyen yıllar… Yolcu bu yolda çok ama çok yıpranır. Yolda binbir türlü diken ayağını yaralar, eşkiya yolunu keser, yolsuzu arkadaş edinir. Bazısı pes eder, geri döner. Ne yazık! Bazıları ise kararlıdır. Belki yolda düzgün yürümeyi beceremez, çok geriden gelir, bitmek bilmeyen hatalar yapar. Ancak bu yolda başarılı olmak veya olmamak ya da hızlı veya yavaş yürümek önemli değildir ki zaten. Önemli olan sebat, istikrar ve sadık olabilmaktır. Çoğu da burada kaybeder zaten. Ancak hangi rüzgar eserse essin, ayakları kan ter içinde de kalsın bu yolda daima yürüyenler hep bulunur. İşte bu insanlar öyle yıpranır, öyle yorulur ki artık yavaş yavaş uyuşmaya başlar. Acılardan uyuşmaya… Her şeyi unutur bu yolcu. Her şeyi! Hatta yola çıkma sebebi olan yaratılış amacını bile… Onun için öyle bir hal alır ki yolun getirdiği tüm acı, sıkıntı, mutluluk ve sevinci bile hissetmemeye başlar. Yalnız yol kalmıştır onun için. Yalnız yol… O sadece yolunun yolcusudur artık. Hedefe varmak için çıktığı bu yolda, şimdi yolun bitmesinden korkar. Yolun kendisine aşık olmuştur o. Herkes onun için üzülürken aslında artık onun gözleri çok farklı bakmaya başlamıştır.
Gün olur yolun sonu gözükür. Gariptir. Önce şaşırır, anlam veremez ama yol biter. Tekrardan aklına hayatının amacı gelir. Gelmesiyle beraber yaratılış amacını gerçekleştirmesi bir olur. O artık tamamlanmıştır. Vazifesini bitirmiştir. Hediyeler sunulur kendisine. Büyük bir hürmetle kabul eder ama bir boşluğun içine düşmüştür artık. “Ne yani artık yürüyecek yol mu kalmadı?” derken başlar tekrar yürümeye. Ancak bu sefer yolun sonu olmadan tamamlanmışlık, iddiasızlık, dinginlik ve büyük daim bir huzur ile yürür. Pardon yanlış söyledim. Tekrardan yola çıkar dedim ama tam doğru değil. O artık yolcu değil, yolun kendisi olmuştur. Yol olmuştur. Artık attığı her adım yol olur. Onun ayak izleri, geçtiği ovalar, dağlar, nehirler başkası için yol olur. Her geçen gün kalabalıklaşan yeni yeni yolcular yürür arkasından. Ancak onun için hiçbir şeyin önemi kalmamıştır artık. Kalabalığın ve başkasının ne düşündüğünün önemi bile. Zincirlerini kırmış bir güvercin gibi uçar gider. O kendi zevkindedir ve sonsuza kadar kendi zevkinde yürümeye devam eder.
Leyla ile Mecnun hikayesine bakın. Zümrüdü anka kuşu hikayesine de. Hatta kutsal kitaplardaki hikayelere de. Hepsi aslında bir yol hikayesidir. Tüm hikayelerin özünde bir yol vardır, birde yolcu. Mecnun, Leyla için çöllere düşer ancak en sonunda Leyla’yı getirdiklerinde “ben bu Leyla’yı sevmedim kendim Leyla oldum” der. Anka kuşunda ise vatanlarını kurtarmak için yola çıkarlar ancak en sonunda 7 vadiyi aşan tek kuş, anka kuşunun kendisi olur. Hz. Musa’nın yolu hakkında çok fazla ayrıntı verilir mesela. Yolda yaşadıklarını hakkında bir çok hikaye vardır. Onun amacı ise kavmini Kenan iline götürmekti. Kendisi yerine kardeşi başardı ancak onun yoldaki hikayeleri bize bizi anlatır. Bunca sözden sonra söylemek istediğim de tam olarak buydu. Bir tek hikaye var ve her hikaye aslında bize bizi anlatır. Bazısının yolu, yol kesmektir. Bazısının yolu, yol olmaktır. Mühim olan hikaye değil, mühim olan bizim bu hikaye de nerede olduğumuz…
Dücane Cündioğlu’nun çok güzel bir sözünü buldum. Onunla bitirmek istiyorum.
“Kendini hiç özlemiyor musun?”
6 yorum
Yazı, anlam bakımından başarılı olmuş ama bazı yerlerde yaptığınız yazım hataları hakkında uyarmak istedim. “De”nin yazımı, “Virgül”ün kullanımı, kelimelerin yazılışı ve tırnak içine alınan kelime veya cümlenin yazımına dikkat ederseniz daha başarılı olabilirsiniz…
Not: Bağlaçlardan önce ve sonra noktalama işareti kullanılmaz diye biliyorum.
Teşekkürler dikkat edecrğim. Bazı şeyler hatalarla güzel ama
Tabi ki bazı şeyler hatalarla güzel ama bazı şeyler de hatayı kaldırmayabilir. “De”nin ve “Virgül”ün kullanımındaki hata direk anlama etki ettiği için önemli bir ayrıntı olmaktadır. Yanlış bir şey söylediysem af dilerim…
Yok canım estağfurullah. Tabi yazım kuralları çok önemli. Sizin sayenizde daha dikkatli davranacağım. Teşekkür ederim
Anlayışınız için teşekkür ederim. Bir an kendimi çok bilmiş gibi tanıtmaya doğru gittiğim için rahatsız oldum ve af dilemek istedim :) Bu dolu dolu hayatınızda küçük de olsa yer edinebildiysem ne mutlu bana. İyi akşamlar dilerim…
İyi günler