Kendinle savaşmak için girdiğin bu yolda kendinle barışarak çıkıyorsun. Herhalde savaşı kaybettiğimizden olsa gerek hemen beyaz bayrakları havaya kaldırıyoruz ki kendimizle barışalım. Şimdi sorarım size dostlar? Bu korkaklık mıdır yoksa bilgelik mi? Bir tarafta sürekli kendisiyle savaşan onurlu bir bilge, diğer tarafta kendi içiyle girdiği savaşta yenilen ve geri çekilen bir bilge. Görüldüğü gibi bu apaçık dünyanın en büyük korkaklığıdır. Aynı zamanda korkaklığı da kapsayan bilgeliktir de. İşte bu güzel bilgelik, insana sadece insan olduğunu öğretiyor. Onun önüne evliyalık gibi bir rütbe koyup maneviyatın için maddiyata sürüklemiyor. Ağlamanın da gülmek kadar, mutsuzluğun da mutluluk kadar normal olduğunu söylüyor. Dünyayı da doya doya yaşattırıyor ve sadece tek bir öğretisi var: Sen insansın, değerini bil! Ayrıca bu bilgelerin -savaşı kaybettiğinden olsa gerek- ne bir iddaası var, ne de birilerine laf anlatma derdi. Öyle kişisel gelişim kitaplarında yazdığı gibi geçmişini unut, geleceği düşünme, anı yaşa da demiyor. Bilakis geçmişinle yüzleştirip seni dobra dobra dövüyor. Bazense anne gibi şefkatle okşuyor ama şu kesin ki seni ne evliya yapıyor ne de nirvanaya çıkarıyor. Hatta ve hatta kendilerine bilge bile diyemiyorlar. İşte bu bilgeliğin gerçek ismi iddaasızlık, hiçlik ve yokluk bilgeliği. Kısacası bu bilgelik seni daha iyi ya da daha ulvi biri yapmıyor ancak her durumdan zevk almayı öğretiyor. Hatta bir rivayete göre öbür aleme giden iddaasızlık bilgelerinden cehenneme düşünler kendi aralarında horon tepiyorlarmış. Onlar için mekanın önemi ortadan kalkmış. Kendi içlerinde cenneti bulmuş kişiler. Bu yüzden ne zaman ne mekan onları etkileyemiyor. İşte böyledir korkak bilgeler :)
Tabi her bilgeliğin tadı farklı :)